2.03.2011

Bilgisayar ve İman

Bilgisayar ve İman

Cami imamı Abdullah hoca, bir iş için resmi dairelerden birine gider. Kendisinden TC kimlik numarası istenince, en yakın internet- cafenin yolunu tutmak zorunda kalır. Cafenin kapısından girerken levhada yazılı isim 'fesubhânallah'lar, estagfirullah'lar çektirir hoca efendiye, hem de peşpeşe: CEN.NET CAFE Cafe işleten delikanlıya: - Evlâdım T.C. kimlik numarası istediler benden, yardımcı olabilir misin? - Tabi amcacım, siz şuraya oturun, şu işimi hemen bitirip sizinle ilgilenirim. Abdullah hoca başlar beklemeye. Böylelikle bulundugu mekânı inceleme fırsatı da geçer eline. Demek ki gençlerin girip bir türlü çıkmak bilmedikleri, internet-cafe denilen yer burasıdır. Gözüne takılan her detaydan rahatsız olarak, huzursuz bakışlarla etrafını süzer durur. Evin bodrumunda kurduğu fare tuzakları gelir aklına. Küçücük bir peynire tutsak olan fareler nasıl kapandan çıkamıyorlarsa, ayrı telden, ayrı telden oyunlara yakalanan gençlerin de buradan çıkamadıklarını düşünür. Bir 'fesubhanallah' Bir 'fesubhânallah' daha çeker ve:
 - Ähir zaman fitneleri işte canım, der kendi kendine.
Hoca efendinin huzursuz olduğunu fark eden delikanlı hemen bir çay söyleyince, kendisine ikram edilmesinden memnun olur. En azından bu da bir hürmet ifadesidir. 'Aferin' derken içinden, hayıflanır, istemeden:
 - Yazık oluyor bu gençlere, hayatlarını heder ediyorlar. Boşa hayıflanmanın, vah vah demenin, bir faydası olmayacağını bildiği için, delikanlıyla hasbihal etmeye karar verir:
- Delikanlı sana bir şey soracağım ama bilmem ne düşünürsün? - Buyurun amca, ne soracaktınız?
- Sen Allah'ı bilir misin?
Birbirine girmiş, hiçbir şekle benzetemediği jöleli saçları, her baktığında bir 'fesubhanallah' daha çektiği sakal şekliyle bu delikanlıdan aldığı cevap, hoca efendiyi pek şaşırtır. Cafeyi işleten delikanlı gülümseyen gözlerle bakarak: - Kul, kendisini yoktan var edip hayat bahşeden, düşünecek akıl, görecek göz veren Rabbini nasıl bilmez amca? Hayretle sormaktan alamaz kendisini:
 - Biliyor musun? Peki neyle biliyorsun Allah'ı, bana bir anlatır mısın? Delikanlı eliyle cafedeki bilgisayarları göstererek cevap verir:
- Bu bilgisayar ile biliyorum amca.
- Bunlarla mı? Pek anlayamadım.
-Bu bilgisayarların varlığı benim nazarımda Allah'ın varlığının en açık delillerinden biridir. Bilgisayar kullananlar gayet iyi bilirler amca, böyle bir makine, ancak bir mühendis ve üstün bir teknoloji ile var olabilir. Ateistin en önde gidenine sorsan, bu zımbırtının tesadüf eseri oluşmayacağını, mutlaka birisi tarafindan yapılmış olduğunu söyler sana. Meselâ Darwin kalkıp dirilse, şu laptopu göstersen, desen ki: 'Bu alet, şu hesap makinesinin tesadüfler zinciriyle evrimleşmiş hâlidir.' Darwin bile 'çüş lan deve' der. Abdullah Hoca delikanlının anlattıklarından hoşlanmıştır. Keyiflenir:
- Bilgisayarın kendiliğinden yapıldığını kabul etmeyen adam, onu yapan insanın yaratılmış olduğuna gelince kıvırıveriyor değil mi evlâdım?
 - Bak amca, burada 20 tane bilgisayar var, bunlar bir sistemle birbirine bağlı, hepsi bir program tarafından idare ediliyor. Bu sistemi ben kurdum, burayı ben çekip çeviriyorum. Buradaki düzen benden sorulur; yani bir anlamda da farz-ı muhal, haşa, buranın Rabbi benim. Bazen oyun oynayıp, interneti kullanıp para ödemeden sıvışmaya kalkanlar oluyor. Hemen yakalıyorum onları. 'Gel bakalım! Nereye gidiyorsunuz böyle? Buranın nimetlerinden faydalanıp başıboş bırakılacağınızı mı zannettiniz? 'Paramız yok abi! ' derlerse; 'Yok öyle yağma! ' deyip cezalandırıyorum. İnternet kafeyi temizletiyorum: paspas yapıyorlar, camları silip tuvaleti temizlettiriyorum. Bir saat oyunun, internetin bedeli olur, bunun hesabı sorulur da, sayısız nimetlerle dolu koca bir ömrün hesabını sormazlar mı insana? Bir kafenin bile işlerini düzenleyen, tertip eden biri varken, koca kâinatı kusursuz işleyen bu sisteminin bir kurucusu olmaz mı? Olmaz diyenin ahmaklığını bütün noterler tasdik etmez mi?
 - Vallahi evlâdım pek takdir ettim seni. Peki Allah'ı nasıl bilirsin, neye benzetirsin? -Ben Allah'ı hiçbir şeye benzetmeden bilirim amca.
- Bunun böyle olacağını nasıl bildin evlâdım? Delikanlı eliyle bilgisayarları işaret etti:
- Yine bunlar sağ olsun. Bu bilgisayarları yapan mühendisler başka, bilgisayarlar başkadır. Birbirlerine benzemezler. Programı yazan insan başkadır, ortaya konulan program ise bambaşka. Bilgisayarda yüklenmiş bilgiler vardır, fakat benim bilmem yine başkadır. Kamerası vardır, ses düzeni vardır ama benim gözlerim ve duyup konuşmam farklıdır. Abdullah amca çocuğun feraset ve anlayışını çok beğenmişti. Sorduğu sorulara aldığı cevaplar, gayet mantıklıydı ve berrak bir imana işaret ediyordu. Aslında buradaki işi bitmiş, kimlik numarasını çoktan almıştı; ama muhabbete devam etmek istedi.
 - Peki varlığına inandığın Rabbin için ne yapman gerektiğine dair ne biliyorsun?
 - Ne yapmam gerektiğini biliyorum amca, fakat ne kadarını yapabildiğim hususunda kendimi yeterli görmüyorum.
- Ne bildiğini söylersen, neler yapabileceğine dair yardımcı olabilirim belki evlâdım.
- Neler yapmam gerektiğine dair şuradan biliyorum amca: Öncelikle, Rabbim bana bir gönül vermiş. Kendisini bilmeyi nasip edip muhabbetini gönlüme yerleştirmiş. Ben de gönlümde sadece O'na ve sevdiklerine yer vermeliyim, O'nun istemeyeceği şeyleri gönlümden uzak tutmalıyım. İkinci olarak bana verdiği dili razı olmayacağı sözlerden korumalıyım. Her zaman O'nu söylemeli, O'nu anlatmalıyım. Son olarak bana verdiği bu bedeni onun razı olacağı şekilde kullanmalı, bir gün toprak olacak vücudumu O'nun yolunda eskitmeliyim. Benim bildiğim bundan ibaret.
 - Ee evlâdım daha ne yapacaksın, başka bir şey kalmadı ki!
 - Efendim yapmalıyım, etmeliyim diyorum ama, bal demekle ağız tatlanmıyor ki! Gidilecek yolu bilmek ayrı, usulüyle yolda yürüyebilmek apayrı bir şey. Yine bilgisayar tabirleriyle söylemek gerekirse, Şeytan denilen melun HACKER, benim sistemimde ki NEFS virüsünü aktif hale getiriyor. Üstesinden gelebilene aşk olsun. Etkili bir anti-virus programı bulmam lazım belki de.. - Ben biliyorum, dedi Abdullah Hoca ve ekledi: "NAMAZ" - Eveeet amca, "NAMAZ" anti-virus programlarından birisidir. Hayat sistemine kurup, günde beş kere de bağlanırızi. Böylece sürekli güncellenir.


Kişisel ve Manevi Gelişim  Okunma: 

1.03.2011

DÜŞÜNCE HATALARI

DÜŞÜNCE HATALARI
Bilişsel hatalar bilginin hatalı işlenmesi sonucunda duruma uygun olmayan ve duygusal sıkıntıya yol açan otomatik düşüncelere yol açarlar. İnsan zihnini bir fabrikaya benzetirsek, bu fabrika hammadde olarak çevreden gelen bilgiler, veriler ve algılardan bazılarını alarak işler. Diyelim ki bir bisküvi fabrikası bir çok farklı şeyden hammadde olarak un, şeker, yağ gibi hammaddeleri alır, sonra da bunları işleyerek bisküviye dönüştürür. Eğer bu fabrika bir kek fabrikasıysa bu kez aynı hammaddelerden ortaya çıkan ürün kek olur. Yaşadığımız olaylar ve algılarımızı da aynı şekilde zihnimiz işler ve bir ürün ortaya koyar. Örneğin bazı kişilerin zihni yaşanan olayları ve algıları genellikle gerçeğe pek uymayan biçimde felakete dönük olaylar olarak yorumlar, başka bir kişi ise olan biten çoğu şeyin kendisiyle ilgili olduğunu düşünür, işte bu tür düşünce işleme eğilimlerine düşünce hatası diyoruz.

24.02.2011

Kişisel ve Manevi Gelişim: Günümüz gençliğinin sorunları

Kişisel ve Manevi Gelişim: Günümüz gençliğinin sorunları

Kalbin kararmasının dört alameti




Kalbin kararmasının dört alameti

Zünnun-i Mısri hazretleri buyurdu ki: Kalbin kararmasının dört alameti vardır:
1-      İbadetin tadını duymaz.
2- Allah korkusu hatırına gelmez.
3- Gördüklerinden ibret almaz.
4- Okuduklarını, öğrendiklerini anlayıp kavrayamaz.
2-      Muhammed bin Fadl Belhi hazretleri de buyurdu ki: Kalbin kararmasına 4 şey sebep olur:
1- Öğrendiği ile amel etmemek.
2- Bilmeyerek yapmak.
3- Bilmediklerini öğrenmemek.
4- Başkasının öğrenmesine mani olmak.

22.02.2011

Duvar Kağıtları

s

Duvar Kağıtlarından Seçmeler






Baharı Beklerken

ESİNTİLER 





ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK ve ATALET




ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK ve ATALET

Neden herkes başarılı olamıyor? İnsanları başarısızlık bölgesinde durduran şey nedir? Sorularının cevabı ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK ve ATALET’tir.
Bilim adamları pirelerin farklı yükseklikte zıplayabildiklerini görür. Birkaçını toplayıp 30 cm yüksekliğindeki bir cam fanusun içine koyarlar. Metal zemin ısıtılır. Sıcaktan rahatsız olan pireler zıplayarak kaçmaya çalışır ama başlarını tavandaki cama çarparak düşer. Zemin de sıcak olduğu için tekrar zıplar, tekrar başlarını cama vururlar.

İyiliğin Karşılığı

İyiliğin Karşılığı

 

İskoçya'da yoksul mu yoksul Fleming adında bir çiftçi yaşardı. Bir gün tarlada çalışırken bir çığlık duydu. Sesin geldiği yere koştuğun­da, bataklığa beline kadar batmış bir çocuğun, kurtulmak için çırpındı­ğını gördü. Çocuk, bir yandan da avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Çift­çi çocuğu bataklıktan çıkararak ölümden kurtardı. Ertesi gün Fle-ming'in evinin önüne gelen gösterişli arabadan şık giyimli bir aristok­rat indi. Çiftçinin kurtardığı çocuğun babası olarak tanıttı kendisini
"Oğlumu kurtardınız, size bunun karşılığını vermek isti-yorum" dedi. Yoksul ve onurlu Fleming:
"Kabul edemem!" diyerek ödülü geri çevirdi. Tam bu sırada ka­pıdan çiftçinin küçük oğlu göründü.
"Bu senin oğlun mu?" diye sordu aristokrat.
Çiftçi gururla. "Evet" dedi.

Kişisel Gelişim Tuzakları


Kişisel Gelişim Tuzakları 

NLP (Neurro-Linguistic Programming) beyin dili programlaması‎ anlam‎ında kullanılan ve dünyada çok yayg‎ın olan bir ki‏şisel geli‏şim alan‎ıd‎ır. Ülkemizde son y‎ıllarda kurs, seminer ve sertifika programları‎yla yay‎ılan kiş‏isel geli‏şim faaliyetleri, esasen ِ önemli bir kalite arayışı‎‏‎n‎ın eseridir. Ancak ne yazı‎k ki Türk insanı‎, bir çok konuda olduğu gibi, “NLP” ve “Kişisel Geliş‏im” alanları‎nda da “bilgi mağduriyeti”ne uğramıştır..

NLP (Neuro-Lenguistie Progra‎ming), “Sinir Dili Programlaması” anlam‎ındadı‎r. Richard Bandler ile John Grinder tarafindan psikoterapi ile retorik alanlar‎ının ilkelerinden yararlanarak geliştirilen bu yِöntem, Batı’da genellikle psikoterapi, psikoloji, antropoloji vb. alan uzmanları‎nın kontrolünde geli‏şmi‏ştir.

Birer NLP uzmanı olan‎ Joseph O’Connor ile lan McDermott’un yazdığı “NLP’nin İkeleri” adl‎ı eserde NLP konusunda ş‏u bilgiler verilmektedir : “Nöِro sِözcüğü, zihinle ve düş‏ünsel yaşam‎ımı‎zı‎ nas‎ıl düzenlediğimizle ilgilidir. Linguistik sِözcüğü, dili nas‎ıl kullandığımı‎z ve dilin bizi nası‎l etkilediği hakkı‎ndad‎ır. Programlama ise, tekrarlanan davran‎‏ış dizilerini ve hangi amaçla hareket ettiğimizi açı‎klar. Bu anlamda, NLP bağlantılarla ilgilidir, yani bizi diğer kiş‏ilerle, dünyayla ve mânevî boyutla iliş‏kilendiren düşüncelerimiz, konuşmalarımız ve davranışlarımızla ilgilidir.” (O’Connor, 2001: XIII)

En Önemli An En Önemli Kişi En Önemli İş


En Önemli An En Önemli Kişi En Önemli İş

 

Bir zamanlar bir kralın aklına şöyle bir düşünce geldi; "Eğer bir işe ne zaman başlayacağımı, kimi dinleyeceğimi ve yapmam gereken en önemli şeyin ne olduğunu bilseydim, giriştiğim her işi başarırdım."
Krallığın dört bir yanına, kim kendisine her iş için en uygun anı, bu iş için en gerekli kişinin kim olduğunu ve yapılması gereken en önemli şeyin ne olduğunu öğretirse ona büyük bir ödül vereceğini du­yurdu. Bilgeler kralın huzurunda toplandı, fakat sorulara verdiği yanıt­lar birbirinden tümüyle farklı oldu. Kral hala doğru yanıtları aradığı için, yakınlardaki bir bilgiye danışmaya karara verdi. Bilge kişi, hiç ayrılmadığı bir ağaç kovuğunda yaşıyor, yanına halk dışında kimseyi kabul etmiyordu. Bu nedenle kral halktan biri gibi giyindi ve yola düş­tü. Bilge kişinin yaşadığı kovuğa yaklaştıklarında kral atından indi ve korumalarını orada bırakıp, yola tek başına koyuldu. Bilgenin olduğu yere vardığında onu, yaşadığı kovuğun önüne çiçek tarlalarını kazar­ken gördü.
"Ey bilge kişi size birkaç önemli konuda danışmaya geldim." dedi. "Doğru şeyi doğru zamanda yapmayı nasıl öğrenebilirim? En faz­la gereksinim duyduğum, dolayısıyla ötekilerden daha fazla ilgi göster­mem gereken kişi kimdir? En önemli ve her şeyden önce gelen Önemli sorum ise şu: Kendimi vermem gereken işler nelerdir?"

Mermer Yontucusu

Mermer Yontucusu

 

Bir zamanlar dağda, kızgın güneşin altında, mermer taşlarını yontmaktan bezmiş bir mermer yontucusu varmış.
"Bu hayattan bıktım artık. Yontmak! Devamlı mermer yont­mak... öldüm artık! Üstelik bir de bu güneş, hep bu yakıcı güneş! Ah! Onun yerinde olmayı ne kadar çok isterdim, orada yükseklerde her şe­ye hakim olacaktım, ışınlarımla etrafı aydınlatacaktım." diye söylenir durur yontucu.
Bir mucize eseri olarak dileği kabul olunur ve yontucu o an gü­neş olur. Dileği kabul edildiği için çok mutludur. Fakat tam ışınlarını etrafa yaymaya hazırlandığı sırada ışınlarının bulutlar tarafından engel­lendiğini fark eder.
"Basit bulutlar benim ışınlarımı kesecek kadar kuvvetli oldukla­rına göre benim güneş olmam neye yarar!" diye isyan eder.
"Mademki bulutlar güneşten daha kudretli bulut olmayı tercih ederim."
O zaman hemen bulut olur. Dünyanın üzerinde uçuşmaya baş­lar, oradan oraya koşuşur, yağmur yağdırır fakat birden bîre rüzgar çı­kar ve bulutlan dağıtır.
"Ah, rüzgar geldi ve beni dağıttı, demek ki en kuvvetlisi o, öy­leyse ben rüzgar olmak istiyorum." Diye karar verir.
Ve dünyanın üzerinde eser durur, fırtınalar estirir, tayfunlar meydana getirir. Fakat birden bire önünde kocaman bir duvarın ona mani olduğunu görür. Çok yüksek ve çok sağlam bir duvar. Bu bir dağ­dır.
"Basit bir dağ beni durdurmaya yettiğine göre benim rüzgar ol­mam neye yarar?" der.
O zaman dağ olur. Ve o anda bir şeyin O'na durmadan vurdu­ğunu hisseder. Kendinden daha güçlü olan şeyin, onu içinden oyan şe­yin.. . Bu, küçük bir mermer yontucusudur.
Kişisel ve Manevi Gelişim  Okunma: 

Heyecan İle Korkunun Farkı

Heyecan İle Korkunun Farkı

 

Genç bir buz patencisi yarışmadan Önce çok heyecanlıdır. Ant­renörüne buz üzerine çıkmayacak kadar korktuğunu söyler. Antrenörü ise kendisine "Korkmuyorsun. Yalnızca heyecanlısın. Bu ikisinin ara­sındaki fark var." Der ve sonra da şu hikayeyi anlatır: Adamın biri bir lokantaya girip 100 dolarlık yiyecek sipariş eder. Bu adam, heyecanlı­dır, çünkü çok pahalı bir yemek yiyecektir, ama cebinde 100 doları var­dır. Şimdi korkuya gelelim: Korku, cebinde hiç para olmadığı halde lo­kantaya girip 100 dolar tutarında yemek sipariş eden kişinin içinde bu­lunduğu durumdur."
Bunun üzerine buz patencisi piste çıkar ve birinci olur. 106

Kişisel ve Manevi Gelişim  Okunma: 

Kimin Hikayesi

Kimin Hikayesi

Eski zamanlarda yaşamış yaşlı bir adamla, genç bir çocuğun hi­kayesidir bu:
Yaşlı adamın adı, Sartebusi, genç çocuğunki ise, Kim'di...
Kim, yalnız yaşayan; yiyecek ve başını örtecek bir çatıdan çok, bir "sebep" arayan, köyden köye dolaşan bir yetimdi. "Neden?" diye merak ederdi, "Neden her şey bu kadar zor? Biz, kendimiz mi dolaştı­rıyoruz, yoksa mücadele etmemiz gerektiği için mi zorluklarla karşılaş­mamız gerekiyor?..."

Dört Dakika Engeli Aşıldı

Dört Dakika Engeli Aşıldı

 

Yıllardan beri insanlar, bir milin (1609.31 m) dört dakikadan da­ha kısa sürede koşulamayacağma inanmışlardır. Fakat 1954 yılında Ro-ger Bannister bu Önemli inancı, kendi inancını devreye sokarak yıkmış­tır. Mümkün olmayanı kendisine yaptırmıştır. Bunu zannettiğiniz şe­kilde fiziksel egzersiz ile değil, olayı sürekli olarak zihnin de prova et­mekle, dört dakika engelini hayalinde defalarca,

OLUMSUZ İÇ KONUŞMALAR SAĞLIĞIMIZI ETKİLİYOR.





OLUMSUZ İÇ KONUŞMALAR SAĞLIĞIMIZI ETKİLİYOR.
International Hospital’dan Psikolog Dr. Ferahim Yeşilyurt, klinik psikolojide/ psikiyatride bir hastalık olarak tanımlanmasa da, olumsuz iç konuşmaların bazı psikolojik sorunlara neden olarak rahatsızlığın şiddetini artırabildiğini söylüyor.

Psikolog Dr. Ferahim Yeşilyurt, kadınların en çok kurdukları 12 cümle ile kendi kendilerini sabote ettiklerini belirtiyor:

-Diğerlerinden farklıyım, onlar daha akıllı.

 -Ben zaten her zaman geriden giderim.

-Keşke daha güzel olsaydım (güzel değilim).

-En iyisi olmalıyım.