BAŞARI VE İNANÇ
“İnanma”nın başarıya etkisi hususunda şimdiye kadar yüzlerce yazı kaleme alındı ve alınmaya da devam edecek. İnanma, bence kişisel gelişimin ruhunu oluşturur. Bütün başarıların ana kaynağında, yüksek inanılırlık seviyesinden sonra eyleme geçmek gelmektedir.
İnanmak; ruhu, bütün gücüyle herhangi bir duruma kanalize etmektir. İnsan ruhu, hedefe varmak için, bedenle bütünlük sağlamak zorundadır. Çünkü, ruh ile beden birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Ruhun olurunu almadan(inanmadan) girişeceğimiz her eylem, bedenimizle çatışacaktır. Ya da tam tersine davranışlarımız inancımızı yansıtmazsa yine ruhumuzla bir ikilem yaşamak zorunda kalırız.
Biz burada klişeleşmiş “inanırsanız başarırsınız” darb-ı meselini irdelemekten ziyade; inanmanın ruhsal ve fiziksel boyutta insanı nasıl etkilediğini çok kısa bir şekilde anlatmaya çalışacağız. Aksi takdirde inancın gücü ve başarıya etkisi hususunda sayfalarca yazmak mümkündür.
İnanç sayesinde; kişinin ruhsal düzeyinin(inanılırlık) fiziksel bedene etkileri inanılmayacak boyuttadır. Ateş üzerinde yürüyen Hint yerlileri, oturduğu yerde zihinsel bir emirle ölen Afrikalılar, yada elleriyle toprak altındaki ürünlerin olgunlaşıp olgunlaşmadığını tespit edebilen Aborjinler, güçlendirilmiş inanç düzeyinin, insanın fiziksel hayattaki varabilecekleri noktalara örnek teşkil etmektedir. Amca'm küçükken kuzenime “ dondurma yersen hasta olusun” derdi . Kuzenim şimdi 20 yaşlarında ve dondurma yiyince hasta oluyor. İnancın fiziksel yapıya etkisi bu gibi örnekleri çoğaltmak mümkün.
Bilinçaltına gönderdiğimiz olumlu yada olumsuz mesajlar beyinde anlamlandırılır ve bu duruma göre beyin konum belirler. Gönderdiğimiz mesajlar yüksek inanılırlık seviyesine sahipse beynimiz bunu önemseyecek ve gerekeni yapacak; eğer gönderdiğimiz mesajlara kendimiz de inanmıyorsak, beynimiz de bunları önemsemeyecek ve buna göre davranacaktır.
Yıldırım beyazıdın dediği gibi “yenileceğinden korkan daima yenilir.” Hiç kimse yenileceğini düşünmeden yenilmemiştir.uçak fobisi olan kemal sunal'in uçağa bindiği ilk seferde ölmesi sizce de enteresan değil mi?
Burada bahsettiğimiz inanç kavramı halk arasında darb-ı mesel olmuş inanç kavramından farklıdır. Biz burada, iliklerine, tüm hücrelerine, varıncaya kadar inanmaktan yani inancın içselleştirilmiş şeklinden bahsediyoruz.
İmam Gazali'ye göre inancın üç boyutu vardır; Bilgi boyutu (ilmel yakin), görme boyutu (aynel yakin), ve içselleştirme boyutu(hakkel yakin). Öneğin; uçan bir motorlu aracın olduğunu duymak, inancın bilgi boyutudur.Uçağın hareketini bizzat müşahade etmek, inancın görme boyutu, uçakla seyahat etmek ise inancın içselleştirme boyutudur.Uçağın ne olduğunu onunla seyahatte bulunan birisi kadar kimse bilemez.
Eğer inancın başarımıza katkı sağlamasını istiyorsak, bir işi yapmadan önce sanki o iş gerçekleşmiş gibi inanmalıyız. Yani başarı gelmeden önce inanmak gerekir. Başardıktan sonra inanmak doğal bir süreçtir; çünkü önünüzde somut bir durum vardır. Bu tür inanmanın sonuç açısından bize herhangi bir katkısı yoktur. Önemli olan sonuç ortaya çıkmadan önce inanmaktır.
Başaranlar hep sonuç gerçekleşmeden önce, o sonucu kendi inanç dünyalarında yaşamışlardır. Yani başarıyı önce zihinlerinde kazanmışlardır. Örneğin; Özhan Canaydın, Galatasaray başkanı seçildiğinde ; “ben, bu günü 50 yıl öncesinden tasarlamıştım.” demişti. Elli yıl boyunca sabreden bir inanç, elli yıl sonra olsa meyvesini vermektedir.
Önemli buluşlara imza atan bilim adamları da buluşlarını gerçekleştirmeden önce, gerçekleşecek sonuca, kendi varlıkları kadar inanmışlardır. Edison ampulün varlığından adı kadar emin olmasaydı binlerce deney yaparmıydı.Ya da Macellan dünyanın yuvarlak olduğuna inanmasaydı böyle bir maceraya katlanırmıydı hiç.Bütün bu insanlar, inançlarının kendilerine gösterdiği istikamette hareket ederek başarıya ulaştılar.
İnanç, aynı zamanda cesaret demektir. Normal şartlar altında giremeyeceğimiz risklere, yüksek inanç düzeyine ulaştığımızda gireriz. Risk ise başarı demektir. Aklımızla bazı durumları sorguladığımızda, girişimlerimize aklımız engel olabilirken; inancımız ise bize destek olur. Çoğu zaman sorgulayıcı akıl yerine, dogmatik inançla hareket etmek bizi başarıyla buluşturur. Milletimizde bu yüksek inanç düzeyi olmasaydı örneğin bir Çanakkale savaşı kazanılabilirmiydi? Metrekareye altı bin merminin düştüğü savaşta Türk insanı, süngüsüyle gözünü kırpmada ölüme giderek vatanı kurtardı. Bir çok örneğini sayabileceğimiz bu olaylarda hep yüksek inanç düzeyinin kişiyi eyleme sürüklemesinin yattığını söyleyebiliriz.
Her hangi bir konudaki inancınız içselleştirilmiş düzeydeyse, ruhunuz, atın üzerindeki jokey gibi sizi hedefinize götürecektir .Sadece ruhumuz mu ? hayır. Tüm evren, maddesel çevre, yaratıcı tarafından bizim emrimize seferber edilecektir. Yüce yaratıcı bize bu inanma duygusunu vermiş ve kendisine kalpten inanıp (Kuran-ı Kerimde namazla ilgili ayetlerde; namaz kılınız yerine; namazı dosdoğru –ihsan şuuru içerisinde- kılınız emriyle karşılaşmaktayız.) ibadet etmemizi emretmektedir. İbadetlerimizde ki içtenliğe, sonsuz hayatta ödül verecek olan yaratıcı, elbetteki dünyevi işlerimizi de aynı duygularla yaptığımız da, bizi dünyada da başarıya ulaştıracaktır. Ayrıca dünyevi işlerinde gayrı samimi olan bir insanın, ahirete yönelik eylemlerinde samimi olması da zordur.
Bazen, adına şans dediğimiz başarılara şahit oluruz.Aslında bunlar şans değil, içselleştirilmiş inancımıza, yaratıcı tarafından verilmiş bir hediyedir.
Bizim kendimize olan inancımız çevremizin bize olan yardım derecesini de belirler. Biz kendimize ne kadar inanıyorsak çevremizdeki insanlarda bize o derece inanır. Peygamberlerin çok kısa sürede, din uğruna hayatlarını feda edecek bir toplum yetiştirmesinin altında yatan sebepte bu inanç düzeyidir.
İnanç bizim başarı yolunda harcayacağımız çabaları da azaltacaktır. Ne kadar az inanıyorsak o kadar az çaba sarf ederiz. İnanmadığı halde çalışan kişi, iki kat performans sergilemek zorundadır. İnanmayarak işe girişen kimse, bilinçaltını yaptığı iş konusunda ikna etmediği için, bilinçaltı da istenen durumun gerçekleşmemesi için elinden geleni yapacaktır. Yani inançsız olarak yola koyulan kişinin boşa kürek çektiğini söyleyebiliriz.
İnancı geliştirmek için;
Asla olumsuz genellemeler yapmamalıyız. Doğuştan günümüze kadar getirdiğimiz iç telkinlerimize, çevresel olumsuz dış telkinlere olabildiğince kulak tıkamalıyız.
“İnanıyorsanız üstünsünüz”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder