19.01.2011

Ölü Kadın, Mezarda Çocuk Doğurdu

Ölü Kadın, Mezarda Çocuk Doğurdu

--------------------------------------------------------------------------------

(iSTANBUL KULEDİBİNDE MÜEYYİTZADE CAMİİ )

O bir Osmanlı askeriydi. Bütün diğerleri gibi, düğüne gidercesine koşardı cenk meydanına... Din için, Devlet için, bayrak için kâfirle vuruşmak, sonra da gazilik yahut şehitlik rütbesine erişmek, onun nazarında en ulvi gayelerdi.


Ama, Eğri Seferine katılma emrini alınca, sevinmek bir yana, bayağı huzursuzluğa kapıldı. İçi içini yiyor, sürekli olarak geride bırakacağı karısını düşünüyor, aklına hücum eden kötü düşüncelerini kovamıyordu.

Velhasıl, bu defa güle oynaya gidemiyecek, gözü ve gönlü arkada kalacaktı.

Çünkü, karısı hamileydi. Zavallı kadıncağız, doğumdan sonra, tek başına bu çocuğa nasıl bakacaktı? Gerçi komşular onlara gözükulak olur, hastalıklarında yardıma koşar, hatta maddi ihtiyaçlarını giderirlerdi ama, gelin de bunu o endişeli baba namzedine anlatın.

Her mü'min gibi, cengâverimizin de elleri semaya açıldı nihayet:
''Ya İlâhi! Karımın karnındaki evlâdımı sana emânet ettim.''
Artık huzura kavuşmuştu. Sağ salim dönme ve çocuğunu kucaklayabilme umudunu iliklerine kadar sindirerek, tedarikini düzdü ve ''Allahaısmarladık!'' dedi.

Aradan aylar geçti...
Sefer tamamlanmış, ordu uzun yolları tekrar teperek İstanbul'a ulaşmıştı.

Gazi, serbest kalır kalmaz, âdeta uçarcasına Kasımpaşa'daki mahallesine gitti. Hanımıyla hasret gidermek, şimdi doğmuş olması gereken yavrusunu koklamak, göğsüne bastırmak istiyordu. Ama, şaşılacak şey... Evinin kapısı kilitliydi ve vurmalara, seslenmelere cevap veren yoktu.

Çok geçmeden de, komşulardan acı gerçeği öğrendi. Hanımı vefat etmiş ve toprağa verilmişti bile...
İmanlı gazi, öylece kalakaldı. Dili dolanıyor, ağlamamak için kendini zorluyordu. Dudaklarından ''Allah taksiratını affetsin!'' kelimeleri güçlükle döküldü. Sonra, birden toparlanıp başını kaldırdı:
''Ben, onun karnındakini Cenab-ı Hakk'a emanet etmiştim. Tez mezarını gösterin bana!...''

O arada, sağdan soldan gelenlerle, sokaktakilerin sayısı artmıştı. Hep birlikte, Kasımpaşa Tersanesi arkasındaki mezarlığa yürüdüler ve merhumenin mezarına vardılar. Gazi, derhal eğilerek, kulağını toprağa dayadı. yanındakilerden birkaçı da, gayrı ihtiyari aynı hareketi yaptılar.

Ne duymayı umuyorlardı acaba?...

İşte, inanılmaz bir olay: Mezarın içinden boğuk ağlama sesleri geliyordu. Aynı anda, bir sürü el uzandı. Herkes avuç avuç toprak alıyor, yanına, arkasına atıyordu. Çukur gitgide derinleşti ve sonunda, hayretten faltaşı gibi açılan gözler, olan biteni gördü.
Minicik bir yavru bakmaktaydı kendilerine... Allah'ın hikmeti, mezar içinde rahimden çıkmış, anasının sağ memesine uzanmayı başarmış, onu emerek bu dakikaya kadar yaşamıştı.

Gazi, ciğerpâresini bağrına basarken, bir yandan da Allah'a minnet ve şükranlarını sunuyordu.
Olayın üzerinden uzun yıllar geçti. Mahallelinin de eksik etmediği ilgileriyle büyüyen, serpilen çocuk, Meyyitzâde (ölü oğlu) lâkabıyla anılmaktaydı.
Meyyitzâde, iyi bir öğrenim görüp, devrinin değerli bilgilerinden biri oldu. Ve vâde erişti, I. Ahmed döneminde Hakk'ın rahmetine kavuştu. Onun annesinin yanına gömdüler ve üzerine bir de türbe inşa ettiler. ALINTI


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder