3.01.2011

BOŞLUK

BOŞLUK

           İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliklerinden biri, şüphesiz, düşünebilme yetisidir. Sadece insanda olan, insan olana has, verilmiş bir ayrıcalıktır düşünebilmek.         Düşünen canlı, aynı zaman da varlığını sorgulayandır da. Varlığının ne manaya geldiğini anlamaya çalışan insan, bu süreç içerisinde hayatının, varoluşunun bir anlamı olması gerektiğine inanır. Bu durumu fark eden kişi, bir zaman sonra amaç arayışı içerisine girer ve “hayatta benim yerim nedir?” diye kendi kendine sormaya başlar.
Kuşkusuz bu anlam arayışı kişide içsel bir gerilime neden olur. Gayet tabiidir ki , bu gerilim sağlıklı bir ruhsal yapıda olması gereken insanca bir deneyimdir. Belki de bu sayede insan, mana alemiyle tanışma fırsatı bulacaktır.İçsel sorgulama ve akabinde ortaya çıkan gerilim sürecinde, bazıları hayatındaki anlamı keşfeder ve ona sıkı sıkıya sarılarak yaşamını manalı kılar, varoluşunu tamamlar. Fakat buradan sağlıklı bir cevap bulamadan çıkan kişi ise , - yaşamında bir “anlam” amaç, bulamayan birey-  varoluşsal bir boşlukla yüzleşir. Kişi, anlamsızlığın neden olduğu bir boşlukla karşı karşıyadır.
Neitsche’nin “ yaşamak için bir nedeni olan kişi, hemen her nasıla dayanabilir” sözü bu bağlamda çok manidardır. Eğer yaşamak için anlamlı bir nedeniniz yoksa hayatla mücadele gücünüz de olmayacaktır. 
“Peki bu anlam nerdedir, nerede saklıdır?” diye bir soru gelebilir akla. İnsan için hayatın anlamı  “şuan nerdeyim” ve “ aslında nerede olmam gerekiyor” arasındaki cevaba bağlıdır birazda. Bu düşünce insanı daraltan, gerginleştiren ama bir o kadar da geliştiren bir düşüncedir. Sağlıklı birey için mühim olan zaten uğruna yaşamaya değecek bir amaç olmasıdır. Yoksa istediği tamamen gerilimsiz, sıkıntısız bir hayat değildir.
         Günümüz insanını, dışarıdan çok az bir dikkatle bile olsa gözlemlediğimizde, bu anlamsızlığı, kişilerdeki boşluk duygusunu rahatlıkla görebiliriz. Bunun için uzaklara gitmemizde gerekmez. Kapı komşumuz, sınıf arkadaşımız, işyerinde patronumuz, çocuğumuz, eşimiz hatta kendimiz. Herkeste bunu görebilme ihtimalimiz söz konusudur.
          Bazı durumlarda kişideki boşluk duygusu, kendisini can sıkıntısıyla gösterir. Modernizmle birlikte gelişen teknoloji aslında insana çok fazla boş vakit bırakmaktadır. Ama her nedense bu vakitler genelde anlamsız işlerle heba edilir, harcanır, hakkıyla değerlendirilmez. Boş vakitlerini ne yapacağını bilemeyen kişinin canı sıkılır. Tüm gün boyunca işleriyle kendini bir şekilde oyalayan, zihnini ve bedenini meşgul eden kişinin gün bitiminde artan boş vakitlerinde ne yapacağını bilememesine yol açan asıl neden kişilerin yaşamlarındaki içerik yoksunluğudur. 
         Haliyle içerikten yoksun, hayatta yaşaması için anlamlı bir neden bulamayan şahıslar bir müddet sonra “ depresyon, intihara meyl, uyuşturucu kullanımı gibi durumlarla yüz yüze gelir. Ya da bu ulaşılamayan anlam isteği, anlamsızlıkla yüzleşmek, insanı yapay anlam arayışlarına götürür.Belki de günümüzde en çok gördüğümüz  durum budur. Engellenen anlam ilk önce yerini inkar ve hafife almaya bırakır. Akabinde  haz arayışı gelişir. Özellikle cinsel tatmin ve arzular en çok bu boşluk duygusunun hakim olduğu, haz egemen bünyelerde rucu eder, değer bulur. Kişi, hayatının anlamının tamamen haz kaynaklarını doyurmak olduğunu sanır ve o doğrultuda bir yaşam sürdürmeye çalışır. Bunların tamamen normal bireylerde görülen haller olması ise  üzücü olandır.
        Bu tip insanlarda en başta yaşama ve kendilerine dair “sorumluluk” duygusunun olmadığını görürüz. Tamamen bir haz doyumu içinde, hedonistçe ve bencilce yaşamlarını sürdürerek, oluşturamadıkları anlamın ruh dünyalarında yarattığı boşluğu doldurmaya çalışırlar. Hizmet edeceği bir dava ya da sadece kendini adayacağı bir kişiyle bile hayatını anlamlandırabilecek olan birey, bunu yapmak yerine tamamen ilkel olan bir tercihi hayatının merkezine oturtur. Hayatının merkezinde haz egemen olan kişi hep ruhunun alt katmanlarında kalmaya mahkumdur. Tasavvufi bir bakışla hadiseyi yorumlarsak, nefsi emmareden sıyrılıp, bir üst nefis mertebesine çıkamazlar da diyebiliriz . 
         Bireyin düştüğü boşluk duygusu ve beraberinde gelişen haz arayış, çoğu kez  kaçma refleksinin de  bir sonucudur.  Kişi karşılaştığı durumları çözme yetilerinden uzaklaştıkça boşluğa düşer. Sabır, çözümün en iyi yöntemidir. Çözüm, boşluk duygusunu ortadan kaldırır. Arayışta olan insan mutlak surette kendi için doğru olanı bulacaktır. Vazgeçme, inanç eksikliğinin sonucudur. Boşluk duygusuna giden yolun kapılarındandır ve mücadele arzusu kemalatın ilk basamaklarındandır. Kişinin hayatını anlamlı kılacak, kendine has trendi yakalatacak ilk kurşundur. Kişinin yapması gereken niyet etmek ve aramaktır. Arayışta olan insan duygusal olarak tazelenir, yenilenir. Sırf bu arayış kişiyi geliştirir. Hiçbir husus aşılamayacak boyutlarda değildir. Hadiselere böyle bakıldığı surette anlamsız bir hayat sürdürmek mümkün değildir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder