22.02.2011

En Önemli An En Önemli Kişi En Önemli İş


En Önemli An En Önemli Kişi En Önemli İş

 

Bir zamanlar bir kralın aklına şöyle bir düşünce geldi; "Eğer bir işe ne zaman başlayacağımı, kimi dinleyeceğimi ve yapmam gereken en önemli şeyin ne olduğunu bilseydim, giriştiğim her işi başarırdım."
Krallığın dört bir yanına, kim kendisine her iş için en uygun anı, bu iş için en gerekli kişinin kim olduğunu ve yapılması gereken en önemli şeyin ne olduğunu öğretirse ona büyük bir ödül vereceğini du­yurdu. Bilgeler kralın huzurunda toplandı, fakat sorulara verdiği yanıt­lar birbirinden tümüyle farklı oldu. Kral hala doğru yanıtları aradığı için, yakınlardaki bir bilgiye danışmaya karara verdi. Bilge kişi, hiç ayrılmadığı bir ağaç kovuğunda yaşıyor, yanına halk dışında kimseyi kabul etmiyordu. Bu nedenle kral halktan biri gibi giyindi ve yola düş­tü. Bilge kişinin yaşadığı kovuğa yaklaştıklarında kral atından indi ve korumalarını orada bırakıp, yola tek başına koyuldu. Bilgenin olduğu yere vardığında onu, yaşadığı kovuğun önüne çiçek tarlalarını kazar­ken gördü.
"Ey bilge kişi size birkaç önemli konuda danışmaya geldim." dedi. "Doğru şeyi doğru zamanda yapmayı nasıl öğrenebilirim? En faz­la gereksinim duyduğum, dolayısıyla ötekilerden daha fazla ilgi göster­mem gereken kişi kimdir? En önemli ve her şeyden önce gelen Önemli sorum ise şu: Kendimi vermem gereken işler nelerdir?"
Bilge, büyük bir dikkatle kralı dinledi, fakat bir yanıt vermedi. Döndü, yapmakta olduğu işini sürdürdü. "Yoruldunuz" dedi. Kral. "Küreği bana verin de siz biraz dinlenin."
Bilge kişi "Sağulun" dedi ve küreği krala verdi, yere oturup din­lenmeye başladı. Kral iki tarh kazdıktan sonra soruları yineledi. Bilge kişi ona yanıt vermek yerine ayağa kalktı, elini küreğe uzattı ve "Siz bi­raz dinlenin, bir parça da ben çalışayım." dedi. Fakat kral küreği ona vermedi, tarh kazmayı sürdürdü. Saatler birbirini kovalıyor, güneş ya­vaş yavaş ağaçların ardından batmaya başlıyordu. Sonunda kazmayı toprağa saplayıp, bilgeye döndü:
"Ey bilge kişi, senin yanma sorularıma bir cevap bulmak için geldim" dedi. "Eğer cevap veremeyeceksen, söyle de evime döneyim." Bilge kişi gözlerini uzaklara dikti.
"Bak bir adam koşarak buraya geliyor." dedi. "Bakalım kimmiş ne istiyormuş?... "Kral arkasını döndüğünde bir adamın koşarak kendi­lerine doğru geldiğini gördü. Adamın kamına bastırdığı ellerinin altın­da kan sızıyordu. Kralın yanına ulaşınca, kendinden geçercesine inledi, sonra da bayılıp yere düştü. Kral ve bilge kişi hemen adamın üstünde­ki elbiseleri çıkardılar. Karnında büyük bir yara vardı. Kral yarayı elin­den geldiğince yıkadı, mendiliyle ve bilge kişinin havlusuyla sardı, ka­nı durdurdu. Adam bir süre sonra kendisine içecek bir şeyler istedi. Kral dereden taze su getirdi, verdi. Bu arada akşam olmuş hava soğumuştu. Kral, bilge kişinin yardımıyla yaralı adamı kovuğa taşıyarak ya­tırdı. Yatağa uzanan adam gözlerini kapatıp derin bir uykuya daldı. Kral koşuşturmadan ve yapmış olduğu işlerden öylesine yorulmuştu ki eşiğin dibine çökmüştü ve orada uyuyakaldı; kısa yaz gecesi boyunca deliksiz bir uyku çekti. Sabah uyanınca, yatakta uyanmış canlı gözler­le dikkatle kendine bakan yabancının kim olduğunu anımsamaya çalış­tı. Kralın uyandığını gören adam, zayıf bir sesle "Beni affedin" dedi krala. Kral: "Sizi tanımıyorum, üstelik affedilecek bir şey yapmadınız ki" dedi ama adamın konuşmasını kesmedi:
"Siz beni tanımıyorsunuz, ama ben sizi tanıyorum." Dedi. "Ben, kardeşimi astırdığınız ve mallarım elinden aldığınız için sizden öç al­maya yemin etmiş bir düşmanmızım. Tek başına bilge kişiyi görmeye gittiğinizi öğrendim ve dönerken yolda sizi öldürmeye karar verdim. Ama akşam olduğu halde dönmediniz. Ben de pusuya yattığım yerden çıkıp, sizi aramaya koyulduğumda korumalarınıza yakalandım. Onlar beni tanıdılar ve öldürmek istediler. Ellerinden kurtuldum ama yaralıy­dım; yaramdan kan akıyordu. Siz dün akşam yaramı saımasaydiniz kan kaybından ölürdüm. Ben sizi öldürmek istedim, fakat siz benim yaşa­mımı kurtardınız. Eğer yaşarsam, şimdiden sonra en sadık köleniz ola­rak size hizmet edeceğim ve oğullanma da aynı şeyi yapmalannı emre­deceğim."
Kral düşmamyla bu denli kolay barıştığı ve onun dostluğunu ka­zandığı için çok mutlu oldu. Onu yalnızca affetmekle kalmadı, uşakla-nm ve kendi doktorunu gönderip onun tedavisini de yaptıracağım söy­ledi. Aynca el konulan tüm mallarının geri verileceğini de bildirdi. Ya­ralı adamla vedalaşan kral, kapının önüne cevap vermesini bir kez da­ha istedi.
"Siz, beklediğiniz cevabı çoktan aldınız." dedi bilge, ve şöyle sürdürdü sözlerini, "Dün eğer benim güçsüzlüğüme acımayıp şu tarh-lan kazmasaydınız, buradan aynlacaktmız ve geri dönerken şu adamın saldınsına uğrayacaktınız. Yani dün sizin için en önemli an, tarhlan kazdığınız andı. Sizin için en önemli kişi bendim ve sizin için en önemli iş bana iyilik yapmaktı. Daha sonra yaralı adam koşarak geldi yanı­mıza. Sizin için en önemli an, onunla ilgilendiğiniz andı. Çünkü eğer onun yaralarım sarmasaydınız o adam sizinle banşmadan ölecekti. Do­layısıyla o zaman sizin için en önemli kişi oydu. Ve yine o zaman en önemli işiniz de, onun için yaptıklanmzdı."
Bilge bunlan söyledikten sonra krala bir öğüt verdi: "Sizin için en önemli anın, İçinde bulunduğunuz an olduğunu hiçbir zaman unut­mayın. Çünkü yalnızca o an elimizden bir şey gelebilir. Sizin için en önemli kişi ise, o an birlikte olduğunuz kişidir. Çünkü hiç kimse, bir başka kişiyle bir daha görüşüp görüşmeyeceğini bilemez. Ve sİzîn İçin en Önemli iş ise iyilik yapmaktır. Çünkü kişinin bu dünyaya gelmesinin tek nedeni budur."

Kişisel ve Manevi Gelişim  Okunma: 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder