1.02.2011

Korkularınızı Oluşturan Sizin Kendi Düşüncelerinizdir

Korkularınızı Oluşturan Sizin Kendi Düşüncelerinizdir
Josef Kirschner
Korkularıyla ilgilenen bir kişi, bu işin üstüne ciddiyetle eğilmeden önce, ilk olarak kendine şu
soruyu yöneltmelidir: “Niçin ve nelerden korkuyorum ve bu duygu nasıl oluşuyor?”

Korkunun, hayatımızda çok önemli bir işlevi (fonksiyonu) vardır: Korku, bizi körü körüne bir
felakete sürüklenmekten kurtarır. Bir tehlike anında bize sinyal verir: “Dikkat, tehlike var!
Kendini koru” gibilerinden uyarılar yapar. Bundan sonra nasıl davranacağımıza ise, kendimiz
karar veririz: “Ne yapıp edip şu işin altından kalksam mı? yoksa “aman boş ver mi desem?”
konusundaki karar bize aittir. Eğer ortada somut bir sinyal yoksa ve de kendimizi yeterince
güçlü hissediyorsak, gözümüzü yıldıran korkulara karşı koyabiliriz. Korkulardan kendimizi
koruyabilmek için hem düşüncelerimizden, hem de hayal gücümüzden yararlanabiliriz.
Eğer bir tehlike sinyali karşısında kaçma eğilimi gösterirsek, bunun da bazı sebepleri vardır:
Hakkında az şey bildiğimiz bir tehlikeyi nedense hep abartırız.
Tehlike hakkında her şeyi bilsek bile, onu yenebilme yeteneğimizi küçümseriz.
Başkaları tarafından cesaretimizin kırılmasına göz yumarız.
Bir işin altından kalkmak yerine, işi tembelliğe vururuz ve: ‘Boş ver. Bu işe girişerek kendimi
riske atmayayım” diye düşünürüz.

Kısacası, genelde, harekete geçmek yerine, pasif kalmayı tercih eder ve henüz işin
başındayken, yelkenleri suya indiririz. Halbuki: “Dur yahu, niye korkuyorum ki? Önce şu
durumu bir gözden geçireyim hele” diyebil-sek, ilk adımı atmış oluruz.
Bu Korku Çemberini yaramazsak, bırakın bir sürü diğer sonucu, en azından akşamları şöyle
keyiflice, hiçbir şeyi kafamıza takmadan yatağa girip, uyumak ve ertesi gün de dipdiri
kalkmak imkanından bile yoksun kalırız.
Kim bilir son bir yıl içinde, sırf bu nedenle, kaç kişi, ne kadar ilaç yuttu? Kim bilir birçok
insanda ne gibi bedensel ve ruhsal bozukluklar meydana geldi? Bu gibi insanların böyle
durumlarda nasıl çaresiz kaldıklarını bilirim. Çünkü hem kendime, hem de bu gibi kişilerin
sorunlarına bir çözüm bulabilmek için saatlerce kafa patlattığım çok olmuştur.
Günümüz tıbbı için “uyuyamamak”, bir sorun değildir. Çünkü piyasada bedeni ve ruhu
uyuşturarak rahatlık sağlayacak bir sürü ilaç vardır. Ama bunların insanlar üzerinde ne gibi
yan etkileri olduğu konusu hiç konuşulmaz. Önemli olan, ilaç tüketiminin artmasıdır. Böylece
uykusuzluğa neden olan korkularımız, sanayiye ve ekonomiye yarayan bir faktör halini
alırlar. Bu durumda bizler artık, onların imalatlarını ayarladıkları birer rakam haline gelmişiz
demektir.
Oysa başkalarından medet ummak yerine, korkularımızı kendimiz yenmeye uğraşsak, onların
çıkarlarının bir aracı olmaktan kurtulurduk.
Akşamları zamanında yatağa girmenize rağmen uyuyamıyorsanız, bir kısır döngünün içine
girmişsiniz demektir. Bunu aşmak için üç aşamalı bir program uygulamak mümkün. Ama
önce korkunun nasıl oluştuğunu inceleyelim
Birinci Aşama
Bütün gün: “Bakalım bu gece uyuyabilecek miyim diye düşündüğünüzde, aklınıza bir
evvelki gece gelecek, yani yatakta nasıl bir yandan öbür yana dönüp durduğunuz,
zihninizden geçen bin bir türlü düşünce sizi rahatsız edecek ve “ben niye bir türlü
uyuyamıyorum sanki? diye kendinizi yemeye başlayacaksınız.
İkinci Aşama
Yatağa yatmış durumdasınız ve durmadan: “Şimdi uyuman gerekiyor” diye kendi kendinize
telkinde bulunuyorsunuz. Fakat bunun hiçbir faydası olmadığını görüp de, vücudunuza,
istediğiniz şeyi yaptıramayacağınızı anlayınca, korkunuz, paniğe dönüşecek.
Üçüncü Aşama
Kendi çabalarınızla bir sonuca varamayın-ca, pes edeceksiniz. Kendinize olan güveniniz
sarsılacak, aşağılık hissine kapılacak ve: “Bende iş yok arkadaş. Bu işi gene kıvıramadım”
diye düşünmeye başlayacaksınız. Kendi kendinize yaptığınız bu itiraftan sonra, belki de
büyük bir rahatlama duyarak bitkin bir şekilde uykuya dalacak, ya da başka çarenin
kalmadığını görüp, uyku ilacından medet umacaksınız.
Bizi paniğe sürtikleyen üç aşamalı bu Korku Çemberi’ni kırmaya çalışırken, iki şekilde
davranmak mümkündür:
1- Bir gece önceki başarısızlığı, bu nedenle de içine düştüğümüz çaresizliği ve aşağılık
duygusunu hayal gücümüzün yardImIyla, biraz da abartılı bir şekilde hatırlar ve: “Bu gece de
Ama böyle yapmayıp, hayal gücümüzü kullanarak, olayı bir başka biçimde de,
değerlendirebiliriz. Bu yeni kurgu içindeki filmde biz, gayet rahat ve gevşemiş olarak yatağa
uzan-mışızdır ve aklımızdan hep güzel şeyler geçmektedir. Çaresizlikler geride kalmıştır ve
kendimizi oldukça güçlü bir kişi olarak his-setmekteyizdir. İşte konuya böyle yaklaşınca da,
nefes alışımız daha rahat ve düzenli bir hal alacaktır.
2- Yatağa yatar yatmaz: Bakalım bu kez uyuyabilecek miyim? Bütün gün, “derin nefesler
alırsam, uyuyabilirim’ diye düşünnıüştüm. Bunu şimdi uygularsam bir faydası olur mu
acaba?” diye aklımızdan geçirebiliriz. Böyle bir durumda, hayal gücümüzün kasetine
‘Huzursuzluk ve Çaresizlik” filmini çekmekteyiz demektir. Bu durumda, uyanıkken
yakalanmadığımız korku, bu kez yakamıza yapışır ve önceki gecelerin korku filmi,
anılarımızda canlanıverir ve korku yeniden bize galebe çalar, yani bizi yenik düşürür. Bunun
sonucunda da, kuşkularımız çaresizliğe dönüşür.
Korkunun ağına yakalanıp, durmamızın asıl nedeni, düşüncelerimizi hep yanlış filmlerde
oynatmaktır. Ama istersek, buna karşı “alternatif bir filmi devreye sokabilinz. Bu türlü bir
filmde, rüzgarın etkisiyle sallanan ekinleri, ağır ağır bize yaklaşmakta olan bulutları görebilir,
sonra da derin solunum hareketleriyle rahatlar ve düşüncelerimizi korkunun egemenliğinden
kurtarabiliriz.
Uyku uyuyamamanın ya da uyumanıza rağmen, sabah dinç olarak kalkamamanm asıl nedeni,
günlük yaşantımızda oluşan korkular ve bunların gerginliğinden sıyrılamaya-rak, onları
uykuya taşımaktır. Bunlara birkaç örnek verecek olursak:
Tartıştığımız mesai arkadaşlarımıza ya da amirlerimize karşı duyduğumuz korku.
Imtihanda nasıl başarısız olacağını ve sonra da bunu nasıl mazur göstereceğini düşünen
öğrencinin ya da buna benzer bir durumdaki kişilerin korkusu.
Evlilikte (veya evlilik dışı) bir diğer insanla beraber yaşamaktan dolayı ortaya çıkan korkular.
Şunu hiç aklınızdan çıkarmayın; birbirini sevmek, birbirinden korkmamak anlamına gelmez.
Hemen her gün ve her yerde karşımıza “kesin bir karar verme durumu” çıkmaktadır. Böyle
bir durumla karşılaştığımızda bizler, genellikle hep aynı soruyu sorarız: “Korku düşüncesini
kafamdan silmeye uğraşmaktan-sa, onu kendi haline mi bırakayım, yoksa onu istediğim ve
bana faydası dokunacak bir biçimde yönlendirmeye mi gayret edeyim?” Çoğumuzun ikinci
durumdan yana bir tavır koyduğumuzu sanıyorum.


Kişisel ve Manevi Gelişim  Okunma: 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder