31.12.2010

Günümüz gençliğinin sorunları


Günümüz gençliğinin sorunları



1-) Gayesizlik Sorunu:
İman etmek ciddi bir iddiadır. Gayeden amacımız,
iman iddiamızı ispatlama sorumluluğudur. Bugün müslüman dendiği halde,
gayesiz, dertsiz, amaçsız ve sancısız kitlelerle karşı karşıyayız…
Allah insanı yaratılmışların en şereflisi seçmişken, ekrem sahibi, izzet
sahibi seçmişken bizler “esfel”e doğru gidiyoruz
maalesef… Gayesi yitirilmiş nesiller yetişiyor ve gaye kaybedilince
de pusulamız olan Kuran da elden kayıyor…


2-) Kıblesizlik Sorunu:

Yönsüzlük sorunu diyebiliriz. Günde kırk defa
Allah’la olan ahdimiz var. Günde kırk defa Allah’a bizi
“sıratim mustakim”den ayırma diye dua ediyoruz.
Nesillerimizi tehdit eden iki önemli sorun var. Birinci sorun çok kıbleli
hayat anlayışı, ikinci sorun ise kıblesiz hayat anlayışı. Parayı
kıbleleştirenler, Malı-mülkü kıbleleştirenler, Şehveti kıbleleştirenler,
hatta meşin yuvarlağı kıbleleştirenler var aramızda… Ekranları
kıbleleştirdiğimizin farkında değiliz. Farkında değil gençlerin çoğu
kıblesiz oluşundan veya çok kıbleli oluşundan…
Dünyada insana ilk olarak kıble aşısı yapılmalı… İstikametimiz,
yönümüz belirsizleşmemeli. Zihnimizde bulanıklılık olunca, kıblemiz
de kayıyor.
Hayat ilk günden, son güne kadar kıble kararlılığıdır!


3-) Kimliksizlik Sorunu:
Ben kimim? Biz kimiz? Gibi soruları, kendimize
sormaktan çekiniyoruz. Bizim marifetimiz, kerametimiz kimliğimizde saklı.
Sadece kimliğimizin bilincinde olmak da yetmiyor maalesef… Cemaat
ruhu ile ümmet ruhunun birleşmesi lazım. Kimlik derken birey olarak değil,
ümmet olarak hareket etmemiz gerekir.
Kuran’da birçok ayette mesela Ali İmran suresi 64. ayette
“Eğer onlar yüz çevirirlerse, şahit olunuz ki” ibaresi geçer.
Evrendeki her şeyi, imanımıza, kimliğimize şahit tutmalıyız. Düşmanlarımız
tarafından bile, müslüman olduğumuz, hayatımızı Allah’ın rızasına
uygun bir şekilde yaşadığımız tespit edilmeli ve şahit tutmalıyız.
İşte kimliğimizi yakaladığımız zaman, halife olarak; yeryüzünün reisleri,
önderleri olabiliriz. Nihilizm gibi hiçleşmeye giden insan yığınları gibi
değil, kimliğini arayış içerinde olan kulların zümresinde olmalıyız.
Kimliksiz insanlar sömürülmeye aday insanlardır! Kimliğimizde muvahhit
vasfı, mücahit vasfı, muttaki vasfı, muhalif vasfı ve müteal vasfı
olmalı… Yani yeri deldiğinde çekinmeden “la” demesini
bileceğiz. Hz. İbrahim gibi “Yuh sizin Allah’tan başka
taptıklarınıza” diyebilmeliyiz.



4-) Eylemsizlik Sorunu:
Kısacası hareketsizlik, amelsizlik sorunu…
İman var, amel yok. Canlılık, dinamizm yok. Kötülükle mücadele ruhu, azim
yok… Eylem yok yani. Örneğin okuma eylemi en büyük İslami eylemdir.
Öyle olmasaydı Rabbimizin insana ilk emri “oku” olur muydu?
Namaz bir eylemdir, Tebliğ bir eylemdir.
Eylemsizlik rehavetten, konfordan kaynaklanıyor. Okuma, olmazsa
olmazımızdır! Öyle ki haksızlık karşısında susmakta mahzur görmüyoruz.
Kâinatı, kitabı okumuyoruz. Böylece, zamanla haksızlığa karşı bağışıklık
kazanıyoruz…
İslam’dan gayrı bir davranış, bir olayla karşı karşıya kaldığımızda,
imanımızın bizi hemen refleks hareketiyle uyarması lazım..


5-) Ruhsuzluk Sorunu:
Kuran’da Hicr suresi 29. ayette Rabbimiz şöyle
buyuruyor: “Ona kendi ruhumuzdan en güzel bir biçimde üfledik. Ruh
ile çamur birleşince işte, eşrefi mahlûkat ortaya çıkıyor. Ama ruh ile
çamuru birbirinden ayırdığınız vakit; fitne, fesat, arzın imhası ortaya
çıkıyor.İnsanlarda iki tür sapma vardır. Kimi insanlar çamura, yani maddeye,
dünyaya önem verirler. Materyalist zihin tipini örnek olarak verebiliriz.
Kimi insanlar da, ruhbanlaşmaya önem verirler. Mistisizm gibi…
Oysa Kuran-ı Kerim’de bizlere Allah (cc) buyuruyor: Ne Yahudiler
gibi maddeye, çamura ne de Hristiyanlar gibi ruhbanlaşmaya değil,
“sıratim mustakim”den ayrılmamaya dikkat çekiyor… Yani
iki tarafı da, iki dünyayı da dengelememiz isteniyor.
Dünya bizim vazgeçilmemiz olunca, ahireti esirgiyoruz!


6-) Değersizlik Sorunu:
Değer yitimi, değerlerimizden ve doğrularımızdan
vazgeçen, değerlerimizi fiyatlandırmaya; dünyalık menfaatlere götüren
zihin yapısı… İslam’ın değerlerinde çıkar hesabı yapmamalıyız.
Yoksa önümüze, ömrü yemek sofrasıyla tuvalet arasında geçen insan
prototipi çıkar.
Modernizm, kendi kutsalını kendisi üretti. Kapital kutsaldır, akıl
kutsaldır, demokrasi kutsaldır dedi. Yani pozitivist yepyeni kutsallar
piyasaya sundu. Vahyin kutsallarını bırakarak, kendi kutsallarını üretmeye
başladı. Postmodernizm ise hiçbir kutsalı tanımadı, yok saydı
hepsini… Topyekûn değersizleştirme operasyonu düzenledi özellikle
genç beyinlere…
Özgürlük sarhoşluğu altında insanları topladılar. Hâlbuki Allah
(cc) bize değer biçiyor; Kuran’da “Allah tarafında en değerli olanınız,
Allah’tan en çok korkanınızdır” buyruluyor. Mutluluk başarıda
aranıyor, Allah rızasında aranmıyor ki! Taviz vermemeliyiz bu
rüzgâra.Takip ettiğimiz hayat çizgisi bizi Allah’a götürüyor mu, götürmüyor
mu, ona bakmalıyız…
Her ne ki bizi O’na götürüyor o hakikatimiz, her ne ki bizi
O’ndan uzaklaştırıyor o reddimiz olmalı. Siz Allah’ı ne kadar
önemsiyorsanız, Allah’ta sizi o kadar önemser. Allah “beni
anın ki ben de sizi anayım” buyuruyor bakara 152. ayette. Beyyine
suresi 8. ayette “Allah onlardan razı olmuştur, onlar da
Rablerinden
razı olmuşlardır.” buyuruyor. Bilal Habeşi “ehad,
ehad…” diyerek Rabbinden razı olduğunu ispatlıyordu…



7-) Duyarsızlık Sorunu:
Kapitalist sistem, insanı robotlaştırıyor.
İnsanlar, İslam’ın sancısını yüreğinde duymuyor, hissetmiyor.
Müslümanlar birbirlerinin acısını hissetmiyorlar. Sen Allah’a
yürüyerek gelirsen, Allah’ta sana koşarak gelir. Allah cenneti
yaklaştırarak, bizlere bu kadar değer veriyor, iltifat ediyor.
Bizde O’nun istediği şekilde kul olmalıyız.
Duyarsız müslüman, tepkisiz, sönük, içine kapanık insandır. Kendi
nefsi için yaşar. Kendisi için kazanır, kendisi için düşünür. Başka
derdi,tasası yoktur; sömürülmüştür…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder