30.12.2010

ÖĞRENMEYİ ÖĞRENİYORUM

ÖĞRENMEYİ ÖĞRENİYORUM
BEYNİN SENİNLE TANIŞMAK İSTİYOR. YA SEN?

        Doğduğunda korkuların yoktu, güvensizlik nedir bilmezdin. Emeklemeye başladığından “Ya emekleyemezsem” demedin.

         İlk defa ayakta durmak için kalktığında düşebileceğini düşünmedin. Sonra düştün ve yeniden kalktın. Yürümek için ilk adımı attığında çevrendekiler nasıl da sevindiler? Sen daha hızlı yürümek için adım atarken korkmuyordun. Oysa annenle babanın ödü patlıyordu.

         Ve koşmaya başladın. Hiç kursa gitmeden, özel hoca tutmadan konuşmayı öğrendin, hem de hiç yanlış yapmadan. Üç yaşına geldiğinde sana tamamen yabancı olan bir dili öğrenmiştin.

         Hiç durmadan soruyordun, çünkü merak ediyordun, çünkü her şey senin için yeniydi, gizemliydi.

         Konuşmaya başlamana çok sevinen anne-baban zaman zaman sorularından sıkılmaya ve baştan savma cevaplar vermeye başladı değil mi? Başta “konuş, hadi bir daha söyle” diye başlayan kelimeler “sus artık, git babana sor”la yer değiştirmeye başladı.

        Ve seni alıp okula götürdüler. Senin gibi birçok arkadaşın vardı. Koşa koşa gitmiştin. Öğretmenine gülümserken gözlerinde çiçekler açıyordu. “Öğretmeniiiim” derken ağzından bal akıyordu. “Tahtaya kim gelmek ister?” sesi duyulduğunda tüm sınıf koşuyordu değil mi?


         Sonra ne oldu?

         Önceleri konuşman, sorman için sana cesaret verenler seni susturmak için çabalamaya başladılar. “Suuus” diye sesini yükselttiler. Önceleri kısık sesle konuşmaya devam ettin. “Keeeessss” diye bir haykırış duyduğunda sustun.

         Bir yanlış yaptığında “salak” dediler. Tahtada matematik probleminin sonucunu eksik yazdığında tokat yedin belki de. Heyecandan kızardın, bildiklerini de hatırlayamadın. Bazı arkadaşların acıyarak bakarken bazıları güldüler sana.

         Sen büyüdükçe beynine yapılan saldırılar arttı: Salak, aptal, manyak, hayvan, geri zekalı, öküz kafalı, serseri, kuş beyinli, zeka özürlü gibi hakaretler yağdı üzerine.

         Önce gözlerinin ışığı azaldı. Daha az güler oldun. Sonra gülümsemeyi bile unuttun. Kendine güvenini yitirdin. Dünyayı bile yörüngesinden çıkarabileceğine inanan sen kitapta okuduğun yörüngenin ne demek olduğunu bile anlamamaya başladın. Önceleri sen dev gibiydin, dersler karşısında karınca gibiydi. Sonraları sen karınca gibi küçültüldüğün için dersler karşında aşılması imkânsız dağlar gibi oldu.

         Doğduğunda göz kamaştırıcı bir pırlantaydın. Sanki yere düşüp çamura, toza toprağa bulandın. Fark edilmiyorsa bile biliyor musun yine pırlantasın. Göz kamaştırman için tozlarının silinmesi gerek değil mi?

         İnsanın bir mücevher sandığının üzerinde oturması ve bundan habersiz, bir ekmek parası için dilenmesi ne acı değil mi? Türkiye’nin iki trilyon dolarlık bor madeninin üzerinde oturup üç-beş kuruş borç istemesi de çok acı…

         Bunlardan daha acı olanını biliyor musun?

         Senin muhteşem bir beyne sahip olup onu kullanmayı bilmediğin için not, net, puan ve başarı dilenmen
[ALINTI]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder